Merhamet iyidir ve insanın üzerinde duran en şık elbisedir. Öyle gösterişli değildir ama kalıbına tam oturur giyenin. Ne bol gelir ne de dar, onu görene illaki hoş gelir.
İftar sonrasıydı. Kapının önüne koyduğum çöp poşetinde cam parçaları vardı. Kapıcı çöpleri toplarken poşetin içindeki cam kırıklarını göremez elini keser belki de diye düşünerek çöp poşetini atmak için dışarı çıktım. Yolun köşesindeki çöp konteynırına doğru giderken arkadaşım Suna’yı gördüm. Birkaç adım yürüyelim, hem konuşmuş oluruz ayaküstü hem de soluklanmış… İyi olur, dedik. Çöpü attık, yolun sonuna kadar da yürüdük. Havadan sudan bahsettik. Günler sonra düzelmişti hava, soğuk değildi yani. Oksijen doldu ciğerlerimize. Kanımız hızlandı damarlarımızda.
Dönerken bir ağlama sesi duyduk. Durduk, sesi algılamaya çalıştık ve nereden geldiğine odaklandık. Sen de duyuyor musun Suna? dedim. Evet, dedi. Bir bebek sesi sanki. Çöpten geliyordu evet. Bir poşet vardı ve kımıldıyordu zayıf bir şekilde. Çöpe atılan bebek haberlerini duyuyorduk, aklımıza ilk o geldi. Poşeti aldık çekine çekine ve üzüle üzüle.
Kahrolmanın varsa bir fotoğrafı o an ki halimizdi, cennetin cehenneme döndüğü bir an varsa yazın kışa döndüğü ya da… anlık değişen bir hava durumu gibi bizim de ruh halimiz anında değişti. O deminki mutlu, huzurlu ve bol oksijenli halimizden eser yoktu şimdi. Bulutluyduk. O temiz hava birden kötüleşti. Oksijen az gelmeye başladı. Nabzımız artmaya başladı. Soluğumuz resmen kesildi tabiricaizse. Göz yaşları hücum etti, kirpiklerimiz ıslandı.
Poşet önümüzdeydi ve can çekişiyordu her ne varsa içinde. Kalakalmıştık poşetin başında. Gördüğümüz manzara içler acısı bir haldi. Poşeti alıp açtık. Yeni doğmuş iki kedi yavrusu poşet içinde çöpe atılmıştı. Zor nefes alıyor, ağlıyorlardı. Hangi vicdan bunu onlara reva görür? Hangi kalp – Allah aşkına şu mübarek ayda – onları çöpe atacak kadar taşlaşmış olur? Oturup bir güzel ağladık insansızlığımıza, insafsızlığımıza, imansızlığımıza. Nasıl ağladık? Adamın biri geçerken durdu arabasıyla. Bir sorun mu var? dedi. Halimiz perişandı. Kanayan yaramız vardı, çatlayan ar damarımız, ölen insanlığımız. Kör olmak lazımdı bunu görmemek ve sağır olmak lazımdı duymamak için. Adam arabadan indi. Poşetin içindeki iki yeni doğmuş kedi yavrusuna baktı. Yavrucaklar gözlerini dahi açamıyordu. Açlıktan ve de soğuktan üşümüş olacaklar. Sesleri o kadar zayıf çıkıyordu ki bir bebek gibi ağlıyorlardı. İnsan kıyar mı cana? Bunlara kıyan kadına, çocuğa da kıymaz mı? Allah’ım ne vicdansızlar var bu dünyada, hiç mi vicdan sızlamaz?
Yavrulardan birinin durumu kötüydü. Adam masaj yaptı ona, diğeri birazcık daha iyiydi. Aldık siteye getirdik yavruları. Geçen hafta doğum yapan sarı kedinin altına koyduk. Bunları emzirsin, sarsın ve sarmalasın diye. Hiç itiraz etmedi sarı kedi. Yavrucakları emzirdi, ikisini de diğer yavruları gibi gördü. Bunu görünce bir daha ağlamaya başladık. İnsanın alıp poşete koyup çöpe attığı bu yavrulara merhameti başka bir kedi gösteriyordu. Anne olmak merhamet sahibi olmaktır. İster kedi olsun ister başka bir canlı. Ya insan olmak için ne lazım? Soframızda arta kalan bir parça ekmek, bir yudum su şu yavrucaklara yetmez miydi?
Yaşam alanlarını yok ettiğimiz, kocaman beton ormanlarına döndürdüğümüz kedilerin, köpeklerin, kuşların ve benzerlerinin hakkı yok mu üzerimizde? Siz, Allah’ın bu sessiz kullarının hesap gününde bizden haklarını almayacaklarını mı düşünüyorsunuz? Eğer böyle düşünüyorsunuz kocaman bir yazık size, bir de gaflet ve dalalet içindesiniz
Ziya Paşa o kadar usturuplu ve yerinde söylemiş ki:
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-i fenâdan
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan (Faniliğin kan dolu çeşmesinden bir yudum içen, bir daha başını belâ yağmurlarından kurtaramaz.)
Bunca musibet, bela neden gelip bulur bütün insanlığı? Hiç akletmez misiniz? Yaptığımız kötülüklerin, uyguladığımız şiddetlerin, çaldığımız yetim haklarının, gaspettiğimiz kul haklarının, sokağa attığımız çocukların, poşete koyduğumuz kedi yavrularının, tekme attığımız köpeklerin, vurduğumuz kuşların, kirlettiğimiz suların, kestiğimiz ağaçların, kopardığımız çiçeklerin hiç mi bizden hakkı olmayacak?
İnsan kan dolu çeşmeden kana kana içti, üstüne döke döke, ağzını şapırdata şapırtada. Bu yüzden kurtulamıyor bârân-ı belâdan. Rabbim iyilerin yüzü suyu hürmetine bizleri korusun her türlü bela yağmurundan. Çocukların hatırına, kalbi temizlerin, gönlü güzellerin aşkına, merhamet ve vicdan sahibi insanların hürmetine…