Dün ajanslara bir haber düştü. Sokak ortasında bir bankta kitap ve defterler üst üste konmuş.
Yanı başında da bir kadın başı yana devrilmiş şekilde. “Namus cinayeti” diye geçiyor her yerde.
En çok da namussuzlar namuslu bu ülkede. Onlar haklı, onlar güçlü… Silahı aldı mı eline artık sağlayacaktır ilahi adaleti. Çünkü rabbin verdiği canı almak üzeredir. Nasıl da bir cehalet içindedir, karanlığı gittiği her yeri sarmaktadır.
Ahmet Kaya haykırıyor ya bir şarkısında,
“Diyarbakır ortasında, vurulmuş uzanırım.
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım.” diye işte bugün o tanıdık kurşun sesi yankılandı Diyarbakır sokaklarında.
Bir duvar üstünde uzanmış yatıyor Melek. Kanlar akıyor başından yanağına, karışıyor gözyaşlarına.
Yanı başındaki kitapları da vurulmuş, sayfaları düşüyor bir bir. Mürekkep değil kan damlıyor her satırda. Bir sokak ortasında vurdu beni cehaletin karanlığında bir kurşun sesi, nerede olsam tanırım bu sesi. Kopuyor elindeki defterin yaprakları. Dağılıyor etrafa ölümün acı sesi. Canı ayrılıyor bedeninden Melek’in, başı düşüyor yana. Ben tetiği çeken bu aşina ve katil eli nerede olsa tanırım.
“Ailenin namusuna leke getirmiş.” diye vurdu Melek’i töre adına kardeşi. Töreniz batsın emi! Adınız, sahte namınız. Bir tek kadına işler töre, erkeğe göre değil hiçbir töre! Cenabetli ruhların kanla gusül aldığı coğrafyada kadın olmak zor.
Melek’i vurdular bugün. 24 ‘ündeydi. Kadındı. Kitabını henüz okuyup bitirmediği… Defterini karalayıp tüketmediği… Hayallerini gerçekleştirmediği… Yarım kaldı her şey… Hayaller de kitaplar da can da. 21 yaşındaki kardeşin iki eli de kanda. Abla kanı bulaştı eline. Hangi su siler bu kanı? Hangi toprak paklar? Hangi adalet aklar?
Ah, ah!
“Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım.
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım.”
Can çekilişinde bugün Melek Aslan vardı. Her güne bir kadın… Ey insanlık, kaldı mı bu gök kubbede adın?
Ablasını ailesinin namusuna leke getirdiği için öldürmüş. Başından hem de kurşunla! Nasıl da kolaydır öldürmek? Allah’ın verdiği canı almak nasıl da bir hak olarak görülüyor hastalıklı beyinlerde? Öldürmek mi temizlemek midir şimdi? Namusu kurtarmak mıdır? Aklamak mıdır kendinizi?
Peki, siz ne kadar namuslusunuz? Beyniniz temiz mi? Ya kalbiniz? Düşünceleriniz çok mu abdestli? Hisleriniz hep mi tertemiz? Hep başkası namussuz, hep başkası kirli? Siz sütten çıkmış ak kaşıksınız çünkü. Siz misk-ü ambersiniz, ter ü tazesiniz, gül- i ranasınız.
Elin kızına tecavüz eder gibi bakar namussuz olmaz. Laf atar namussuz olmaz. Kötü hisler besler namussuz olmaz. Dokunur namussuz olmaz. Çünkü erkektir yapar, eder. Çünkü erkektir yakışır ona.
“Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım.
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım.”
Ben bu kurşun sesini nerede olsa bilirim. Hemen hemen her gün gazete sayfalarında, ekran köşelerinde, sosyal medyada karşımıza benzerleri çıkıyor. En son Diyarbakır’da duyduk bu sesi. Güya namusunu temizlemek için namlusunu ablasına doğrultan bir namussuzun sıktığı kurşun sesini duyduk toplum olarak (!)
Bu gök nasıl örtüyor bunca cenabet ruhu? Bu toprak nasıl da üzerinde tutuyor bunca canileri?
Eline silah alan herkes namus bekçisi kesiliyor. O zaman ben de diyorum ki ilk taşı günahsız olan atsın. Namluyu kendisine doğrultması icap eder ilk. Tabi ki kendisine namuslu, ele namussuz bakan bunu kabul eder mi?
Bir kadın daha öldürüldü.
Yanı başında kitapları vardı.
Yarım kaldı her şeyi…
Gülüşü, bakışı…