“Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kere öldü kör oldum. / Yıkadılar aldılar götürdüler. / Babamdan ummazdım bunu kör oldum” diye yazmıştı Cemal SÜREYA en güzel baba şiirini.
Hayatın her alanında yanımızda görmeyi istediğimiz yanımızda olmasa dahi varlığı ile arkamızda olduğu hissini veren insanlar vardır. Hayatın anlamı onlarla daha bir önem kazanır ve zorlukları daha kolay atlatılır. Kürkçü dükkânına dönen tilki misali hemen hemen herkesin son durağında onlar vardır.
9 aylık bir yolculuğun sonunda leylekler yeryüzüne getirdikten sonra küçük insanı, anne adı verilen yeryüzü meleklerine ve baba denilen bu meleklerin en büyük yardımcılarına teslim eder. Hayat başlamıştır artık. Büyüyene dek koltuk değneğimiz olurlar. Canımız yandığında ilk onlar koşar, ağladığımızda ilk onlar başımızda biter, hastalandığımızda onlar da hastalanır. Alınlarının teri, gözlerinin feri olur çocuklar.
Çocuklar, ah çocuklar! Anneler çekip gittiğinde kanatsız kuş olurlar. Çocuklar, ah çocuklar! Babalar bırakıp gittiğinde bir garip hal alırlar.
Anne yitirilmişse bu yalan dünyada adımız öksüzlüğe çıkar, baba yitirilmişse yetimliğe… İki kelime de insanda acayip bir etki bırakır. Hüzünlendirir, ağlatır. Deler geçer yürekleri bir kurşun gibi. Ne yana baksak onların hasreti sarar gözümüzü, burnumuzda tüter özlemleri.
Ahlanmanın tam vaktidir artık, ağlamanın bir çocuk gibi. Kimse sizi onlar gibi teselli edemez, kimsenin elleri onların ellerinin sıcaklığını veremez. Bunu bal gibi bilirsiniz.
“Kurbanını olayım baba” ya da “Ayaklarının altını öpeyim anne!” diye bağırmak istersiniz lakin sesiniz yetişir mi bilmem. Gerçek olan şu ki onlar attaya gitmiştir. Bir çocuk gibi attadan gelecek günü beklersiniz annenizin ve babanızın. Çünkü attaya gitmek imkânsız da olsa geri gelmek demektir küçük bir çocuk için. Bir umuttur belki de. Kendinizi kandırıp teselli edersiniz attaya gittiler diye.
Attaya giden tüm babalar için Necip Fazıl şunları yazmıştır: “Eve dönmez bir akşam / Ve gün yüzlü çocuğu, / Sorar: Nerede babam? / Bakarlar, oldubitti; / Gelir, derler çocuğa, / Baban attaya gitti. / Uzar gider bu atta / Ve neler neler olmaz / Ve kim bilir ve hatta / Bir mahşer gerisinde / Babası döner bir gün / Oğlunun derisinde.”
“Uçak Babama Selam Söyle” şiiri ile babasına olan mesafeleri bir çocuk saflığı ve berraklığı ile söze döken İclal Aydın “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim” diyen en baba şair Can Yücel “Sizin hiç babanız öldü mü?” diyen Cemal Süreya “Bugün Açız Yine Evlatlarım, Diyordu Peder” diye haykıran Tevfik Fikret, sazına “Ben Babamı Unutmam, Sen Ustanı Unutma’’ diyen Âşık Veysel ve diğerleri babalarına olan sevgilerini, özlemlerini ve onların varlıklarını, yokluklarını dile getirmişlerdir şiirlerinde.
Babanız varsa her şey süt limandır, babanız yoksa her taraf bertaraftır. Benim babam; Şam Babası, İskele Babası ya da Mafya Babası değildir. Adam gibi adamdır gönlümce. Tertemiz bir geçmiş, sevgi dolu bir gönül, engin bilgi birikimi ve sempatisi ile gurur duyduğum birisidir. Örnek aldığım birisidir. Adam gibi adamdır benim babam. Her zaman danıştığım, alıştığım, dinlediğim, canım, kanımdır.
Babalar sabahları evden çıktıklarında çocukları sarılır bacaklarına “Baba bana bir şey getir.” diye. Babalar hep eli dolu gelmesi gereken, evin iaşesini sağlamakla görevli olan dış işleri sorumlularıdırlar. “İç işlerinden izin alamadın mı?” diye esprilere de konu olurlar bazen.
“Baba bana para ver.” diye çığıran “Baba beni çarşıya götür.” diye yalvaran çocuklar hep babaya olan sevginin ve bağlılığın ifadeleridir. Güven duygusunun şekil bulmuş halidir baba. Bir çocuk mahalle kavgasında dayak yediğinde ya da azarlandığında “Seni babama söylerim.” diye cesaret gösterisinde bulunur gözü yaşlı. Çünkü babamız bizi korur. Ne olursa olsun yeter ki yanımızda olsun. Çünkü babamızdır, çünkü biz onun okyanusuna kanat çırpan küçük dereleriz.
Bazen kıskanırız onu, bazen çok şey bildiği için gurur duyarız, bazen kendimizi bir tutarız onunla, bazen ondan çok daha fazlasını bildiğimizi zannederiz, bazen ona danışma gereği hissederiz, bazen bazı şeyleri bildiğini kabul ederiz, babamızı kaybettiğimizde ise keşke hayatta olsaydı da kendisine danışabilseydim diye pişmanlık duyarız. Her ne olursa olsun babamızdır bizim. Etimiz, kemiğimiz, kanımız, canımızdır.
Babalar unutuldukları zaman ölür. Evlatları onları unutup terk ettikleri zaman… Asıl yok oluş ve yıkım budur onlar için. Yoksa babalar asla küsmez ve de kızmaz çocuklarına. İçten içe severler, bunu hissederiz ve bal gibi de biliriz. Bizleri bu yalan dünyada bırakıp gittiklerinde de gözleri arkadadır. Onları incitecek hal ve hareketlerden kaçınmalıyız. Çünkü onlar oradadır ve bizleri seyreder. Çünkü onların orada rahat olmaları, mutlu olmaları gerekiyor. Çünkü onlar candır, canlar ölesi değildir mecazen.
Baba öksüzüdür evinin, yetimidir. Öksüzlüğünü ve yetimliğini iliğine değin hisseden babalara selam olsun. Öteye intikal eden tüm babalara yüce yaratıcıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.