28 ŞUBAT 2011
“Bir Güney İtalya Hikâyesi, Napoli’den. Napoli’de bir kafe.”
İşe gidenler sabah kahvelerini içmek için uğruyorlar. Kapıdan bir adam giriyor:”İki kahve, biri askıda.” diyor. Bardaki adam müşteriye bir kahve veriyor, arkasındaki duvara bir kâğıt yapıştırıyor. İki dakika sonra bir başka müşteri geliyor. O da “İki kahve, biri askıda.” diyor. Kahveci bir kahve veriyor, duvara bir kâğıt yapıştırıyor. Sonra bir başkası geliyor. O üç kahve istiyor ama ikisi askıda. Kahveci bir kahve veriyor, iki kâğıt duvara yapıştırıyor. Aradan iki dakika geçiyor, içeri gariban kılıklı bir adam giriyor. “Bir kahve” diyor, “Askıdan.” kahveci kahveyi veriyor. Duvarda yapıştırdığı kâğıtlardan birini alıp atıyor.
Yıllar önce bir gazetede okumuştum bu hikâyeyi, çok etkilenmiştim. Ajandama kaydetmişim o gün. Ajandamı karıştırırken rastladım ve sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim, umarım sizler de beğenirsiniz.
Durumu iyi olan insanlar yani başkasına bir çay, bir kahve ısmarlayacak kadar durumu iyi olanlar hiç tanımadıkları, bilmedikleri ve yüzünü dahi görmedikleri insanlara bir çay, bir kahve içecek kadar dahi parası olamayanlara kahve ısmarlıyorlar. İçleri ısınsın diye. Hiç olmazsa onları düşünen birilerinin de o toplumda oturduğunu, yaşadığını anlasınlar diye. Ne kadar olağanüstü bir gelenek, ne kadar müthiş bir anlayış bu.
Bunu ilçeme, ilçemdeki herhangi bir kafeye, rast gele bir çay ocağına, bir ekmek fırınına, bir elbise dükkânına, ayakkabıcıya ya da karşımıza çıkan ilk lokantaya uygulasak ne olur? Harika olur; müthiş ve süper. Düşünün onca fakirimiz var, çalışmayanımız, garibanımız, yetimimiz, öksüzümüz. Ülke genelinde de böyle bir cereyan oluşturabilirsek çok şahane olur. Mesela ısmarladığınız bir ekmek Hakkâri’de bir fakir aileye ulaşsın. Paranız, Kars’ta bir kız çocuğunun soğuktan üşüyen ellerine eldiven olsun. Edirne’de bir çiftçinin katığına yağ olsun. Artvin’deki yaşlı bir dedeye baston olsun selamınız ya da üniversite okuyan bir gencimize burs olsun.
Gidiyorum fırına ekmeğimi alıyorum bir de diyorum ki: “İki taneyi askıya as.” Durumum iyi, garibin biri gelip alsın. Sonra lokantaya gidiyorum: “Kardeş bir çorba içtim, bir çorba parasını da askıya as.” diyorum. Bir çorap aldım varsayalım: “Ağabey, sen şuradan bir tanenin parasını da al, askıya as.” Olmaz mı, vallahi bal gibiolur. Simitçideyim mesela: “Kardeş, bir simit bana bir poğaça ve bir simit de askıya.” desem ne kadar güzel olur?
Soğuktan elleri donmuş bu kış günü, cepte bir kuruş dahi yok. Buğulu camların ardındaki çay ocağına doğru önleyemediği nazarlar fırlatıyor. Çay bardağının sıcaklığı hayalinde önce ellerini, sonra bütün vücudunu ısıtıyor. Ağzına aldığı her fırt ona yaşamın sıcaklığını, insanların iyilikseverliğini hatırlatıyor. Gidip askıdan çayını içiyor teşekkür ediyor çayı ısmarlayana, sonra şükrediyor Allah’a. Ya da garibanın birisidir belki de. Yolda kalmış, para yok, pul yok. Ne yapsın yabancı memleket? Bir lokantanın önünde durmuş yemek kazanlarından çıkan buharın ve camları delip geçen enfes kokuların hasretiyle iç geçirmekte. Elbette aç kalmayacak bu insanlar, çaysız kahvesiz kalmayacak. Çünkü burası Karakoçan, burası Türkiye… Elbette yemekler askıda çünkü gönlümüz tok!
Bizim adamlarımız neticede. Hamitimiz var mesela; gitsin lokantaya yemeğini yesin sonra lokantacımız duvardaki ısmarlama kâğıtlarından birisini çıkarsın atsın, hem iş sahibimiz rahatlasın, hem ısmarlayan kişi, hem de yiyen kişi! Yaşarımız (Allah rahmet eylesin) var mesela; gitsin çay ocağına sıcacık çayları yuvarlasın, sigarasını tüttürsün hem de askıdan, mutlu olsun şu üç beş günlük dünyada. İrfanımız var; gitsin bir ayakkabıcıya alsın bir çift potini, çeksin üzerine çorabını hem de askıdan. Revivomuz var mesela; gitsin kuaföre, bir güzel tıraş olsun askıdan.
Ülke genelinde de var oğlu varlar var. Gitsinler mutlu olsunlar üç beş dakika… Ola ki yüreğimizde bir bamteli ve heyecan oluşsun, gönlümüz coşagelsin. Osmanlıda millet sadakasını dahi verecek fakir bulamazmış. Ona göre fikredin bir bakalım, sonra zikredin. Ekmeğe muhtaç olanımız var; gitsin fırına, kaç tane ekmek alacaksa alsın sonra gönül rahatlığıyla ama asla incinmeden “askıdan” desin. Bilsin bu ilçenin ona ve onlara sahip çıktığını. Bilsin bu ülkenin insanının birbirine sahip çıktığını. Mutlu olsun bir an için. Duamız budur bugün dilimizde eksik olmayan:
Mutlu olsun vatan hudutları dâhilinde herkes. Bunu evrensel bir boyuta taşısak Afrika’da bu yüzyılda açlıktan ölen olur mu acaba? Merak ediyorum sadece!
Elindeki son lokmayı dahi paylaşmak isteyen insanların çok olduğu bir Karakoçan düşünüyorum. Elindeki tek lokmayı dahi pay etmeyi bilen bir Türkiye istiyorum. Allah aşkına çok mu şey istiyorum? Ve dünyanın vermiş olduğu nimetleri yüce yaratıcının hikmetiyle bütün dünya ülkelerinin kardeşçe paylaşmasını istiyorum. Biraz çok oldum ama! Ve yazıyı askıdan diye bitirmek istiyorum sayın okuyucu. Askıdan ola ki duygu dünyamızda bir cereyan oluştura!