Cahit Zarifoğlu’nun ölüm yıldönümü. Öyle ama şairler ölmez. Şiirleri yankılanıp durur kıyamete değin şu gök kubbe altında. İsimleri bir efsane gibi dilden dile dolanır kalır sonsuza değin.
Bu dünyada zarif mi zarif bir adam geçip gitmiş. Geride bıraktığı sözlerle kalplere demir atmış. Yedi Güzel Adam’ın bir güzeli de Cahit ZARİFOĞLU’dur. “Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.” diyen. Güzel bakabilmek için mutlak güzeli kalbimize ve onun penceresi olarak da gözümüze yerleştirmemiz gerekir bir tablo gibi.
“Tek güvencemiz Allah’tır. Başka hiçbir güvencemiz yoktur.” diyen bir şair, yazar, kalp ve kalıbının adamı, zarafeti dizelerinde şaha kalkan bir kalem erbabı… Kalemin adamı, kelâmın ta kendisi…Kelâmın kibarı kibarın kelâmı derler ya işte kelâmın kibarı da Türk şiirinde Zarifoğlu’nundur.
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu… 7 Haziran… Acz içindedir isminin ve soy isminin baş harflerinden anlaşılacağı üzere. Zarif şairin ölümünün üzerinden 37 yıl geçmiş. “Seçkin bir kimse değilim / ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim.” diyerek kendi benliğini yok eden ve ilahi olanın bendesi olduğunu beyan eden zarif şair bu dünyada hoş ve ince bir seda bıraktı.
“Ne çok acı var?” derdi.
Buydu derdi.
Değil mi ki en çok da yazan insan hisseder bu acıyı. Aşkla hisseder, çileyle, mısrayla… Bugünü görseydi eğer “Acı hâlâ daha çok var!” derdi.
Şiirlerini okusanız, dizelerinin üzerinde durup düşünseniz, Türkçenin en zarif şairlerinden biri olduğunu hemen anlayacaksınız. Kırmadan hiçbir şeyi, incitmeden hiçbir kimseyi, okşayarak ruhunuzu, içinizde tatlı esişler yaratan bir yel gibi, sizi baştan başa saracaktır onun şiirleri.
“Ah şu yalnızlık kemik gibi
Ne yana dönsem batar.” var mı yalnızlığı bundan daha tesirli ve içinize batar gibi ifade edebilen? Kolay görünüyor ama yazması çok zor, bir sehlimümteni… Çağdaş Yunus desem…
“Değil mi ki kavuşmalarımız kör topal
Ayrılıklarımız koşar adım.” Şapka çıkarmamak elde değil bu dizelere. Kavuşmaların zor ayrılıkların kolay olduğu, ilkbaharın başını alıp gittiği sonbaharın gelip taht kurduğu, hüznün baştacı sevincin derdest edildiği bir vakitte şair olmak da kolay olmasa gerek.
Yüreğinde sancısını hissettiği her şeyin söze döküldüğü ve şairin çerçevesinde berceste olduğu bir kalpte incelmek de elbet normaldir.
“Kırlarda çiçekler bensiz açacak.” diye yazmıştı bir dizesinde. Ölüm her insanın tadacağı şerbettir ve vakti geldi mi şaşmaz bir şekilde herkese ikram edilecektir. Kırda çiçekler, gökte kuşlar, kalabalıkta yalnızlar şairsiz kalacaktır. Şairin yokluğu yaratılmış her şeyi kuşatacaktır ve bir yorgan gibi soğuk mu soğuk bir şekilde saracaktır.
“Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı.” aslında bu şairin yalnızlığıdır. En ağır yalnızlıktır bu, en beter, en tahripkâr… Başka bir söze müracaat etmeye lüzum yoktur.
Zarif şairi bir kez daha rahmetle anıyoruz.
Yüreğimizin bam teline dokunan ve bizleri bazen bir dizeyle dahi farklı hülyalara götüren, iç sesini yüksek tonda nakşeden ve aşk üzre kalemini raks ettiren şair
“Öyle tütüyorsun ki gözümde
Hamdolsun hasret çekiyorum.” dizeleriyle dahi ne kadar kalbi olduğunu ispat ediyor.
Bu dünyanın yalan olduğunu bu yüzden de hiç kimseyi kırmamayı, herkesi sevmeyi, gülüp eğlenmeyi, iyi ve güzel olanı ihmal etmemeyi, umudu ve bu umudun saklı olduğu çocukları, çiçeklerle kadınları onore etmeyi
“Gülerek karşılayın,
Gülle karşılayın eşlerinizi.
Çocukları sevin.
Dünya ölümlü dünyadır.” dizeleriyle net bir şekilde ifade etmiştir.
Umuda, iyiye, güzele, zarife, şaire dair her şey bu ülkenin insanına yakışır ve yaraşır. Oysa bizler zarafeti yitirdik bugün, inceliği kapı dışarı ettik, sevgiyi katlettik, anlayışı reddettik, hoşgörüye hoşt dedik, birbirimize yanmayı ihmal ettik. Allah ıslah etsin bizleri.
Aşkla hemhal olan ve bunu şiirlerinde ifade eden şair, kalpteki soğuklukların toplumu etkileyeceğini, insanları uzaklaştıracağını ve aşkı sileceğini ima ediyor.
“Eskiden sadece kışlar soğuktu
Şimdi ise, insanlar soğuk,
Yürekler soğuk” Kalplerin şiir okuyarak ısınacağını, inceleceğini ve keskinleşeceğini bilmemiz gerekir. Bu yüzden yaşayan ya da rahmete kavuşmuş her şair toplumun ortak hafızasına birer kanaviçe gibi kendi nakşını atmıştır. Onların okunan ve dillere dolanan her dizesi de bu zarafetin oluşmasına temel olacaktır.
Şiirler artık yetim ve öksüz değildir.
Ve kırlarda çiçekler şairsiz açmayacaktır.