Savaş. Gerçek bir savaş. Savaşın ortasında kalmış iki yaşlı insan. Gerçek bir yaşamdan alıntı olan Mandalinalar filmi insanlığın nasıl bir hâl aldığını gösterir bizlere. Göç etmek zorunda bırakılmış aileler, maddi sıkıntılar yüzünden göç edemeyip savaşın ortasında kalan masum insanlar. Bazen de neden savaştıklarını bile bilmeden birbirini öldüren askerler.
Kafkasya’da başlayan savaş insanları göç etmeye zorlar bir hale getirir filmde. Herkes bir şekilde göç etmiştir. Ancak bazıları ailelerini yollayıp kendileri kalmıştır. İki insan. İki ihtiyar. Biri bahçesindeki mandalinaları toplayıp satacak, diğeri de bu mandalinaların yerleştirileceği kasaları yapacak. Yani biri çiftçi, biri marangoz. Koskoca yerde sadece ikisi kalmıştırlar, onlarda gideceklerdir ancak mandalinalar… Mandalinaları toplayıp gitmek için gün sayarken savaşın en acımasız yerinde bulurlar kendilerini. Bir yere gitmemişlerdir, savaş ayaklarına gelmiştir. Birbirine düşman olan iki asker marangoz ihtiyarın evindedirler. Yaralıdırlar, yardıma muhtaçtırlar. En yakın silah arkadaşları birbirleri tarafından vurulmuş iki asker aynı sofrada yemek yerler; marangoz için. İkisinin de canını marangoz kurtarmıştır çünkü. Minnet borcu. Aynı sofradadırlar ancak yine de birbirlerine ölesiye düşmandırlar, gerçeği anlayıncaya denk. İnsanların birbirlerine neden olduğunu bile bilmeden düşmanlığını anlatan bir film. Bazen hırslarımıza ne kadar yenik düştüğümüzü görürüz, ancak geri dönemeyiz. Geri dönersek gururumuzun zedeleneceğini düşünürüz. Oysa ki geri dönmeliyiz. İnsanlığımız zedeleneceğine, gururumuz zedelensin. Gözümüz kapalı dalmamalıyız olaylara, aksine gözümüzü dört açmalıyız. Çünkü bazı şeylerin telafisi yoktur.