“En kusursuz cinayet birinin yaşama sevincini öldürmektir.” Coelho
Duyamıyoruz çığlıklarını gençlerin.
Hercümerç içindeyiz, keşmekeşlik diz boyu.
Kime emanet ediyoruz gençleri?
Neyle imtihan ediyoruz?
Herkes ana baba değildir.
Hangi fikre mahkum ediyor, hangi zikre ses eyliyor, hangi tesbihe taş sayıyoruz onları?
Hangi karanlık ele hizmet etsin diye zorluyoruz?
Zorla olmuyor, emrivakiyle hiç olmuyor.
Dediğim dedik tavırlarla onları kendi boyunduruğumuz altında tutmamız imkansız. Bizim gibi düşünmelerini sağlamaya çalışmamız cahillik.
Onları anlamaya ve oldukları gibi kabul etmeye, fikirlerine saygı göstermeye, hislerine müdahale etmemeye gayret göstermeliyiz.
Dokunmayın gençlere.
Gölge etmeyin onlara kafi.
Yargılmayın da onları çünkü sevmeye vaktiniz kalmıyor o zaman.
Herkes eteğindeki taşları döksün, dilindeki küfrü etsin.
Olamadığımız her şeyin onlarda olmasını istiyoruz, yapamadığımız onca şeyi onların yapmasını istiyoruz ama unuttuğumuz bir şey var onlar biz değil ki!
Yarış atına döndürdüğümüz gençleri okullarda üniversiteye yerleşsin diye test manyağı yapıyor, hayattan koparıyor, okul – dershane – kütüphane – özel ders ekseninde dolaştırıp duruyoruz. Müzik yok, spor yok, dinlenme yok, gezip tozma yok. O kadar çok olumlu kabul edeceğimiz “yok” var ki işte o yoklar yarın birer ok olarak gelip canımıza saplanıyor.
Gülüşlerini çaldık gençlerin, bakışlarını…
Kelimelerini aldık, cümlelerini…
Yarınlarını aldık.
Yaşadıkları dünyayı kirlettik; soldukları havayı, içtikleri suyu, yedikleri ekmeği…
Güvenemedik onlara, sırtlarını sıvazlayamadık, saçlarını okşayamadık, sen yaparsın diyemedik el attıkları herhangi bir işle ilgili olarak.
Çünkü en doğruyu biz biliriz.
En mükemmeli…
En güzeli…
Bizim doğrumuz onların da doğrusu olsun isteriz, bizim mükemmelimiz onların da olsun deriz.
Sahip çıkamadık gençlere, boş bıraktık onları. Kimi madde bağımlısı oldu, kimi içki müptelası, kimi intihara meyletti, kimi kafayı sıyırdı. Kimini terör örgütlerine kaptırdık, kimini cemaatlere; kimini hiçliğe attık, kimini intihara ittik. Suçlu kim mi? Onların dışında kalan herkes suçludur.
“Endişe” soy adları, “gelecek” kâbusları oldu. Kaygıları o kadar çoğaldı ki çıkış yolu aradıklarında bütün yolların kapandığını, bir akla danışmak istediklerinde de etraflarında onları yönlendirebilecek olgunlukta ve ferasette birilerinin olmadığını gördüler. Boşluk içinde dönüp durdular.
“Sen benim için değerlisin.” diyemedik her bir gencimize. Onların fikrine ihtiyacımızın olduğunu hissettiremedik. Saçlarına takıldık, üst başlarına… İçleri açken hakikati duymaya bizler kendi cahilliğimizin karanlığına daldık. Telefonu verdik ellerine, onları susturduk. Tableti uzattık, kaybettik onları. Mimar olmak isteyeni doktor yapmaya zorladık. Testin dışında başka bir şeyle uğraşmalarına izin vermedik. Demoklesin kılıcı gibi başlarının üstünde kaldı üniversite sınavı.
Kalbi açlıklarını, ruhi yalnızlıkları gideremedik. Müntehir bir gençlik çıktı ortaya. Eserimizle övünebiliriz artık çünkü bu eserde hepimizin katkısı var. Evde anne babanın, okulda öğretmenin, sokakta komşunun… Uzar gider suçlular listesi. Üniversiteler ego tatmin yeri, okullar toplu cahilleştirme ve bozma yeri olmuş. Onları etrafında toplayabilecek zatlar bir şekilde oyun dışı bırakılıyor, liyakatin esamisi dahi okunmuyor. Nerede bir vasıfsız varsa gençler üzerinde söz hakkı buluyor ve kendi borusunu öttürüyor.
Kendi inancını gencin inancı olsun diye empoze ediyor ve onu bu oyunun bir müridi olmaya itiyor. Bu kadar kirlenmenin, ahlaksızlığın, hilenin, yalanın olduğu bir zamanda herkesin doğrusu kendinedir. Başkasının doğrusuna inanacaklarına kendi yanlışlarını yapsın gençler. Başkasının hakikati gencin hakikati değildir.
Başka gençler yok olup gitmesin. Kimseye peşkeş çekmeyin çocuklarınızı, hiçbir fikrin kölesi eylemeyin. Zorla bir şeye inanadırmayın ve onu ikna etmek içinde cemmaatlerden yardım istemeyin.
Sebebi olmayın genç ölümlerinin.
Vebali büyüktür.