Uzaktan tüten duman görünce, üçü de atını mahmuzladı. Dörtnala, hızla köye doğru ilerlediler.
”Umalım bu kez fazla gecikmemişizdir.”
“Kahrolası bizden hep bir adım önde, inşallah bu kez yakalarız.”
“Tanrım ne olursun bu sefer yetişebilelim.” Köye vardıkları zaman üçünün de başım döndüren iğrenç bir kokuyla karşılaştılar. Her tarafta parçalanmış insan ve hayvan cesetleri uzanıyordu. İnsanlar, gövdeleri ikiye ayrılmış bir şekilde üst üste yığılmış, bağırsakları hayvan leşlerinin yanma dağıtılmıştı. Üçü de daha önce buna benzer manzaralarla birçok kez karşılaşmışlardı. Ama bu sefer ortada bir gariplik vardı. Hiçbir cesedin alnında herhangi bir iz yoktu. Cesetleri tek tek incelediler. Bugüne kadar öldürülen tüm insanların alnında yanık ya da ona benzer bir ize rastlamışlardı, ama şimdi hiçbir cesette aynı iz bulamadılar. Köydeki tüm evleri sırayla dolaştılar, ama evlerde sırt dışı hiçbir şeye rastlamadılar. Öldürülen tüm insan ve hayvan leşleri köy meydanına atılmıştı.
Tam sekiz yıl olmuştu; bu mücadeleye giriştiklerinden beri he böyle manzaralarla karşılaşıyorlardı. Dünyanın birçok yerinde iblisi kovalamışlardı. İblis her yerde bu ve buna benzer daha birçok cinayet işlemişti. Ona bir türlü engel olamıyorlardı. Bütün dünya süren kargaşanın sebebi, insanları ümitsizliğe iten ve herkesin içi büyük bir korku saran bu iblisi öldürme görevini aldıklarından beri amansız bir takibe başlamışlardı.
Tekin Demirel